Sen şarapsın, klasik müzikle içilmesi keyifli, o rakı, arka fonda çalan “veda busesi“ni yanına meze eden …
Sen yapay bir orkidesin, plastikten, cansız, o bir kaktüs belki dokunmaya cesaret edilmez ama doğaldır meyve bile verir…
Sen Ankara havasısın, düğünlerde çalınan bol bol müziğinle eğlenilen, o bir “efelerin efesi” türküsü, zeybekle oynanan, morarıncaya kadar yere vurulan dizlerin türküye kaptırdığı…
Sen çam ağacısın, Allahüekber dağlarında yanında ot yeşertmeyen, o toros dağlarının yamaçlarında soyu tükenmek üzere olan sedir…
Sen ,dile pelesenk edilmiş, nerdeyse her cümlenin başında herkese kullanılan “cicim”, “tatlım” sözcüğüsün, o bir tek sevdiğine kullanılan , ondan başkasına kullanılması zul görülen “canım” kelimesi…
Sen durgun bir gölsün yüksek baraj duvarlarının arkasında sakin, o debisi yüksek, yüzülmeye bile korkulan azgın bir nehir…
Sen huzurlu evinde sakin sakin kitap okurken, o aranızdaki uçuruma hesap sormaya gitti…